sharp (#)

  1. Noun, Music diyez
keskin.
a sharp knife. Adjective
sivri.
a sharp pin/needle. a sharp peak. The table had sharp corners. Adjective
ânî, keskin.
a sharp curve in the road. Adjective
belirgin, bariz, açık seçik, vazıh.
a sharp image. sharp differences of opinions. Adjective
lezzeti keskin: acı, ekşi, mayhoş.
a sharp acid-like taste. a sharp cheese. Adjective
(ses) acı, keskin.
a sharp cry: acı bir feryat. Adjective
şiddetli, soğuk.
a sharp , biting wind: şiddetli, dondurucu bir rüzgâr. Adjective
(ağrı vb.) keskin, şiddetli, kuvvetli.
a sharp pain. Adjective
(söz vb.) hiddetli, haşin, sert, acı.
sharp words. Adjective
zeki, açıkgöz, çok dikkatli, uyanık, istekli.
a sharp lad. a sharp watch for the enemy. Adjective
kurnaz, zeki.
a sharp bargainer. Adjective
şüpheli, hileli, dalavereli, aldatıcı.
sharp practice: şüpheli/gayrımeşru iş. Adjective
ânî, hızlı, çabuk, süratli.
a sharp rise/fall in the prices: fiyatlarda ânî yükseliş/düşüş.
There's
a sharp drop over the cliff.
sharp's the word! Haydi, çabuk!
That was sharp work: (a) Maşallah çabuk bitti! (b) (bazen) bu iş biraz şüpheli.
Adjective
(a) diyez, (b) yarım ton tiz. Adjective, Music
kıyak, şık.
a sharp dress. a sharp jacket. Adjective
sessiz. Adjective, Phonetics
tam, dakik olarak.
The concert starts at 8 o'clock sharp: Konser tam saat 8'de başlar. Adverb
keskin bir şekilde, âni olarak.
turn sharp right/left: sağa/sola keskin (90°) bir dönüş yapmak. Adverb
şiddetle. Adverb
dikkatle, dikkatli/uyanık bir şekilde. Adverb
zekice, kurnazca. Adverb
daha yüksek perdeden.
She ruined her performance by singing sharp. Adverb, Music
(a) yarım ton tiz ses, (b) diyez işareti. Noun, Music
usta/mahir kimse. Noun
dolandırıcı, madrabaz. Noun
çok sivri uçlu iğne. Noun
notayı tizleştirmek, tiz sesle söylemek. Verb